24 Eylül 2013 Salı

Üç Şiir



Duran Adam

Dimdik ayaktayım.
Sırtım yere gelmez bir daha.
Gözlerim birer faltaşı.
Her şeyi görürüm bu gözlerle;
Döktüğünüz her damla kanı,
Belini kırdığınız,
körelttiğiniz onca insanı
ve aldığınız tüm canları.

Kulaklarım tilki kulağı.
Her şeyi duyarım bu kulaklarla,
Yalvaranları, Yakaranları,
Yaradan'a sizin yüzünüzden okunan o duaları,
Her vuruşunuzla
bir kat daha acılaşan feryadları,
Kemikleri kırılasıcaya dövülen bir kızcağızın
"Sen şehit olsan ben ağlardım ama"sını,
Son sözleri,
Çığlıkları!

Dimdik ayaktayım.
Kımıldamıyorum bir yere.
Kımıldayamıyorum.
Ne kadar vursan da,
saldırsan da,
Gitmeyi, Yıkılmayı
REDDEDİYORUM!


Dimdik ayaktayım.
Duruyorum.
Burada olamayanlar için
nöbet bekliyorum.




İstanbul Deyince

İstanbul, deyince
Binlerce yıllık bir miras gelir akıllara;
Fatih’in beyaz atını
sessiz, şaşkın sokaklarda sürüşü,
Leyla ve Mecnun’un tutuşan sözleri
Ve Kurtuluş’un coşkulu parlakığı eser göklerde.

İstanbul, deyince
laleler canlanır adeta.
Konstantin’in kemanının mahzun ezgileri
Belli belirsiz duyulur taş kaldırımlarda.
Geçmişten hayaletler görülür;
bir anlığına, bir saniyeliğine.
Varla yok arasındadırlar.

İstanbul, deyince
içimi bir ürperti esir alır;
Sanki geçmişin topraklarını
ve geleceğin yollarını
aynı anda yürürüm
kaybolmadan,
yahut unutulmadan.

Rüzgar savurur beni
Bir Asya’ya,
Bir Avrupa’ya.
İstanbul, deyince
Bilirim;
Yalnız değilim.




Gümüşlük’te Bir Günbatımı

Bayırdan aşağıya iniyoruz.
Sağ yanım denize akıyor.
...Akıyor denize sağ yanım.

Gün batımının son demleri;
Kararan maviye karşın
Ressamın,
parmağıyla birbirine ovduğu
pembe-turunce sis
çökmüş
silik adaların üstüne.

Duruyorum yolun ortasında.
Bizimkiler gitmiş bile.
Dayanıyorum denize,
Dayanıyorum
göğün pembeliğine.
Karışmak istiyorum
Manzaranın içine!

Ufukta bir deli yelkenli;
Beyaz br noktacık hani!
Uçup gitmek üzere
dalgalara karışıp,
dalgalara karışıp...

Ben de olsaydım
güvertesinde,
rüzgarın hırçın ellerinde,
yalnızca bir saniyeliğine.
Çeksem manzarayı içime;
Çeksem çeksem içime!